Geri
AHMET OKTAY Şair, Yazar

Babil Kulesi'ni andırır bir ortam

Baylan, İstiklal Caddesi’nde, Atlas Sineması’nın karşısında bulunan 1950-1960 arasının gözde mekânları arasında yer alan büyük, aydınlık iki katlı bir pastaneydi. Alt salon camlı bir bölmeyle ikiye ayrılmıştı. Ön bölüm, daha çok alaminüt alışveriş yapan müşterilere aitti. İç bölüm ise çay-pasta salonu olarak hizmet verirdi.
     Daha önce anlattığım gibi Baylan’ı mesken tutan Atillâ İlhan’dı. Oraya girmiş, çevresindeki yazarlar, oyuncular, sinemacılar, ressamlar grubu dağılana kadar da oradan çıkmamıştı. Yorgo ve Hristo adlı iki emektar garsonu vardı pastanenin. Halden anlayan; akşama kadar tartışan, kimi zaman avaz avaz konuşan genç insanları hoş gören gönlü gani insanlardı. Para sıkıntımız olduğunu bilir, hemen tepemizde dikilip, “Ne yiyip ne içeceksiniz?” diye sormaz, sıkboğaz etmezlerdi. Hiç unutmam, yanımızda kız arkadaşlarımızla gittiğimizde, özellikle Hristo, kızlara birer çay verir, “Pasta masta yemeyin, bunların parası yetmez” derdi gülerek. 6-7 Eylül felaketinden sonra, kapağı Yunanistan’a attılar. Bilmiyorum, mutlu oldular mu orada?
     Baylan’ın çekirdek diye niteleyebileceğim bir kadrosu vardı: Atillâ İlhan, ben, Yılmaz Gruda, Demir Özlü, Ferit Edgü, Asaf Çiyiltepe, Fikret Hakan, Orhan Çubukçu, Demirtaş Ceyhun, Ege Ernart, Oğuz Arıkanlı, Yüksel Arslan, Oğuz Haluk (Hayalet Oğuz), Türkân İldeniz, Erol Günaydın. Eski kuşak/yeni kuşak tartışmaları kızıştıkça, Baylan’ın adı yayıldıkça, çevre genişlemeye başladı. O yıllarda, aralarında Hilmi Yavuz’un, Kemal Özer’in, Adnan Özyalçıner’in bulunduğu bir grup genç yazar ve şair, Aksaray ve çevresini mesken tutmuştu. Edip Cansever de ara sıra onlara katılırdı. Baylan onları cezbetti. Fethi Naci, Edip Cansever, Asım Bezirci de gidip gelmeye başladı. Görüş ayrılıkları vardı aramızda elbet. Bu yüzden, tartışmalar daha heyecanlı duruma geldi, masalar büyüdü. Elbet, çevremizdeki sivil polis sayısı da.
     Hava karardı mı, meyhanelere dağılınırdı. Para durumumuz iyiyse önce Kulis’e uğrar, oradan Lefter’e geçerdik. Parasızsak, doğru Lefter’e yollanırdık. Ya da Bacı’ya falan…