Baylan'cılardan "tadımlıklar"

  • Baylan Dönemi: … bir taraftan köy  edebiyatı yapıtları verilir; bir taraftan kendinden önceki kuşağı ve edebiyattaki ‘donmuş, kalıplaşmış’ dili, içeriği ve anlatımı eleştiren, yenilikçi bir kuşağın etkisi hissedilir. Hem edebiyattaki kemikleşmeye hem de iktidara karşı muhalif bir tutum içindedir bu kuşak (...) Böylelikle, edebiyatta yeni bir içerik ve biçim geliştirme yoluna giderler. Bireyin iç yaşantısını görünür kılabilmek için bilinç akışı, iç konuşma gibi anlatım teknikleriyle şiirsel bir dil kullanırlar…

    Semiha Şentürk
  • Ağustos Çıkmazı

    Beni koyup koyup gitme, n'olursun

    Durduğun yerde dur.

    Kendini martılarla bir tutma

    Senin kanatların yok

    Düşersin yorulursun

    Beni koyup koyup gitme, n'olursun.

     
    Atillâ İlhan
  • Foto 3

    Bir karpuz sergisi. Oyulmuş karpuzlardan fenerler yapılıp asılmış. Karpuzların ortasında Çakır. Bir elinde bir bıçak, öbüründe kocaman, güçlükle tuttuğu belli, bir karpuz. Sağ elindeki bıçağı karpuza batırmış. Karpuzun kan gibi çıkacağından emin. Belki de o garip sesiyle bağırıyordu bu fotoğraf çekilirken: Karpuz kestim kan çıktı...

    FERİT EDGÜ
  • Boyalar

    Yeşil çalışkandır,
    Kırmızı yaramaz,
    Sarı uykucu,
    Ak yıkanmış,
    Kara korkak.

    Ben erkenden
    Anaokuluna giderken
    Yeşil gibiyim.

    Fazıl Hüsnü Dağlarca
  •  ...Caddede rastgele ve hızlı yürüyordum.Bende de ağlama istidadı vardı.Yutkundum.Ruhi bir takallüsle heyecanlarımın bütün menfezlerini tıkamağa ve içimde idarei örfiye ilan etmeye çalışıyordum.Ey deli heyecanlarım,gecenin bu saatinde,şuurumun üstünde gezmeniz yasak!...

    Peyami Safa
  • …Öyleyken, ‘seçme’ ve ‘beğenme’ işinin her zaman tartışmaya açık olduğunu vurgulamak isteriz. Bu bakımdan, bizden ayrı, hatta bize karşı başka hikâyeleri seçip değişik bir yöntem ve yorumla sergileyecek kimseler çıkarsa, bundan, edebiyatımız adına mutluluk duyarız

    Refika Taner ve Asım Bezirci
  • Kuyruklu Yıldız

     –Haa? Türk mü? Atatürk!

    Diye ünlemiş Martinikli teyzesi;
    Ülkeme ilişkin salt iki sözcük bilen.
    Oysa kendisi
    Bir elinde adalar uzak mı uzak,
    Öbüründe yalıtılmış Küba;
    Yine de şen şakrak.
    Aktı gitti
    Bir kuyrukluyıldız gibi
    Issız Paris göğümden,
    Dokunaklı yüzümden;
    Teoman Aktürel
  • Elif

     (…)

    Bu şiir senin için Elif
    Yazarken seninle doluydum
    Asıl adın başka olsa bile
    Kıştı gece yarısı
    Kasımpaşa önlerinde
     
    Yazarken seninle doluydum
    İncecikten yağan kar
    Tozuyordu Elif diye
    Adını Elif koydum
    Behçet Necatigil
  •  Kayık, karanlık denizin üstünde yağ gibi kayıyor. Ne hızlı, ne yavaş. Hızında hiçbir değişiklik olmadan. Kendinden gider gibi. Burnundan küçük bir fosurtu çıkararak. Kürekler geriye doğru giderken suyu yalarcasına aşağıdan yaylanıyor. Denizi ürpertip uyandırmaktan korkup okşarcasına, sevecen bir yumuşaklıkla dalıyor. Yakamozlar çizip önde sudan usulca çıkarken uçlarından dökülen iki, üç damla su sanki burundaki fosurtu ile anlaşıp yavaş atan sağlıklı bir nabız ritminin kozmik huzurunu vurguluyor. Sonra yine geriye yaylanıp o sevgi dolu yumuşak dalışına geçiyor. Ne güzel uyunur bu ritmin ninnisinde…

    Haldun Taner Yaprak
  • 8.10 Vapuru

     (…)

    Sesinde ne var biliyor musun 
    Söyleyemediğin sözcükler var 
         Küçücük şeyler belki 
         Ama günün bu saatinde 
         Anıt gibi dururlar
    Cemal Süreya
  • Bir Zamanlar

     Bazı akşam üstleri, oturur

    Hikâyeler yazardım. 
    Deli gibi!
    Ben hikâye yazarken
    Kafamdaki insanlar
    Balığa çıkarlardı.
    Sait Faik
  •  …Bir saat gidip geldim İstiklal Caddesi’nde. Kendimi yabancı bir yerde sanarak… Bir İstanbul köylüsü olarak düşündüm. Türkiye karmakarışık bir bütünleşme içinde, evet, birbirimize karıştık, bir yeni toplum olduk, herkes yerinden fırladı, toplumun çivileri attı, ayrıcalıklar kalktı, beğeniler eskidi, iç içeyiz, sıkışık, itişik, kakışık bir durmamış, oturmamış yığın halindeyiz… Herkesin yalnızca kendi çıkarını düşündüğü, ezenin ayaklar altında kaldığı, kaba güçle, kurnazlıkla, çirkinlikle, bayağılıkla üste çıkıldığı… Güzelliğin, erdemin, iyiliğin, insanlığın hor görüldüğü…

         Böyle böyle olacak… Bir gün durulacak, arınacak, kişiliğini bulacak, bu üçkâğıtçı düzen yerle bir edilecek… Gerçek beğeni, insanlık, eşitlik, güzellik, üste çıkacak… Evet, böyle olacak!
    Oktay Akbal
  •  …Evet, pazarcının kızıydı, ne var? Ayıp mı? Ayıpsa bile Allah değildi, kendi kendini, kendisi yaratmamıştı. Kendi kendini kendisi yaratsa alnına kaderlerin en parlağını yazar, pazarcının kızı değil, İstanbullu büyük bir tüccar ya da koca göbekli bir bankacının kızı olarak dünyaya gelirdi. Oh, oh, pazarcının kızıydı, kızıydı ama, dünyada değil konserve fabrikatörleri, hiç kimsenin milyonlar bile verseler satın alamayacakları şeye sahipti: Güzeldi!

    Bembeyaz iki sıra dişiyle pırıl pırıl güldü.
    Tabii güzeldi. Hem de yakıcı bir güzellik. Sokakta liseliler, hatta ne liselileri, yarım pabuçlular bile, “Sofya Sofya!”, diye takılmıyorlar mıydı? Demek benziyordu Sophia Loren’e. Madem benziyordu, o halde ne yapıp yapıp Türk Hollywood’una kapağı atmalı, günün birinde de…
    Orhan Kemal
  • Zampok Eyin Pi

     İki cambaz bir ipte oynamaz 

    Bir ipte bir sürü cambaz 
    Hilebaz, Madrabaz, Kumarbaz 
     
    İki cambaz bir ipte oynamaz 
    Bir ipte bir sürü cambaz 
    Ateşbaz, İşvebaz, Hokkabaz 
     
    İP NİYE KOPMAZ 
    ZAMPOK EYİN Pİ!
    Orhan Arıburnu
  • Belirti

     Yiğit Abanoz sokağından 

    küt diye önüme çıkıyor
    kim bilir kimin tabutunu omuzlamış
    türkü çağıran çırağın biri.
    Ahmet Oktay
  •  İki gündür karşı apartmandaki kadının intihar etmesini bekliyorum. 

    Belki de etmez; 
    Ne düşündüğünü bilmiyorum onun.
    Gizli kapaklı bir amacı olabilir. 
    İki gün oldu tam. 
    Bir pencere bitince öbürküne geçiyorum, pencere önlerinde durmaktan bir vazgeçsem kurtulacağım. Bütün pencereleri dolaşıyorum; 
    Kadın da o yüksek terasta çabuk, kaygan adımlarla yürüyor. 
    Terasın tehlikeli uçlarına gidiyor. 
    Duvara çıkıp ipleri, çamaşırları geriyor.
    Gene de güvenim yok. “Benim kendisini penceremden gözetlediğimi bildiği için bu oyuna mahsus kalktı,” diye geçiriyorum kafamdan…
    Sevim Burak
  •  Şiirlerim benim

    Şarkılarım
    Ay ayakta değilken
    Ayaktayım
    Çobandım ben
    Kırk yıl
    Ayakta
    Çoban
    Aya baktım
    Güne baktım
    Geceleyin
    Kimi zaman
    Kimi zaman
    Bir çobandım
    Geceleyin
    Aya bakan
    Güne baktım
    Çiçek açtım
    Geceleyin
    Kimi zaman
    Kimi zaman
    Bir çobandım
    Geceleyin
    Çiçek açan
    Bir çiçek
    Günebakan
    Geceleyin
    Kimi zaman
    Kimi zaman
    Geceleyin
    Bin çiçek
    Aya bakan
    Kırk yıl
    Ayakta
    Çoban
    Ayaz oldu
    Bulut oldu
    Geçen kırk yıl
    Umut oldu
    Arif Damar