-
Çünkü benim çocuklarım yok, ben öldüğümde bu firma kapanacaktı. Halbuki Baylan yalnız benim değil, sizin de, sizin çocuklarınızın da, torunlarınızın da olması lâzım. Avrupa’da da bunun çok örneği var. Mesela Viyana’nın meşhur pastanesi Demel veya Budapeşte’deki Gerbeaud; ikisi de 1800’lerde kurulmuş firmalardır, kendi sahipleri değil ama firma yaşıyor, isim yaşıyor, aynen devam ediyorlar, ayakta tutabiliyorlar. Bu iş bir bayrak yarışıdır. Altınmarka meslekten anlayan bir şirket, çocuklarıyla da aynen bizim gibi aile şirketi geleneğini devam ettiriyorlar.
H.L
-
Bu kararımızda iki amacımız vardı. Birincisi, kendi üretimimiz olan yüksek kaliteli çikolatalarımızı nihai müşterilerimize tattırmak, ikincisi de bu değerli İstanbul markasına sahip çıkmak. Her ticari kuruluş gibi biz de yatırım yaparken geri dönüşünü hedefliyoruz. Ancak demek istediğim şu ki, Baylan salt ticari bir yatırım değil bizim açımızdan; Cumhuriyet tarihimizin, şehir kültürümüzün bir parçasına sahip çıkmak, bu birikimi geliştirerek, büyüterek yeni nesil İstanbullulara aktarmak istiyoruz. Bu işi bizler yapmazsak kim yapacak?
B.A
-
Harry Bey’in de söylediği gibi kişiler değil, markalar ön planda olmalı. Altınmarka olarak biz de aynı prensiple iş yapıyoruz. Altınmarka şirketlerinde aile veya kişiler değil, ürünlerimiz, hizmetimiz, kalitemiz ön plandadır her zaman. Baylan’ın geçmişine, markasına büyük saygı duyuyoruz, ama tabii ki yenilikler de olacak, çünkü Baylan hep yenilikçi olmuştur; ilk Madlen çikolatayı, ilk Kup Griye’yi, ilk Capuccino’yu, ilk yılbaşı sepetini, ilk Sevgililer Günü konseptini Baylan sundu Türk insanına. Baylan’da dekorasyondan, kurumsal kimliğe kadar tüm çalışmalar çok büyük itina ile yapıldı. Özel soğutmalı dolaplarımız için İtalya’ya, çatal-bıçak takımlarımız için Fransa’ya gittik hep birlikte. Kutularımız, poşetlerimize kadar her şey yeniden tasarlandı. Altına imzamızı attığımız her şeyin en iyisini yapmak istiyoruz, hem Baylan olarak hem Altınmarka olarak. Harry Bey’le zaten artık aile gibiyiz, o bizim Harry amcamızdır…
D.A