Kahve yaşamına ayırdığımız zamanı Baylan'da geçirirdik
1954 yılından başlayarak, 1960 Devrimi’nin yaklaştığı zamana kadar, kahve yaşamına ayırdığımız zamanı Baylan’da geçirirdik. Baylan, günlük yaşamımızın bir parçası oldu. Edebiyat ve sanat yaşamımızın da. Herkes Baylan’a geldiğinde, yalnızlıktan kurtulup başka bir dünyaya giriyordu. Günün, akşamüzeri vaktini orada geçiriyor ve gecenin planlamasını orada yapıyordu. Okuduklarından, yazdıklarından orada söz ediyordu herkes. Sinemaya gidiliyor, sonra yine Baylan’a dönülüyordu. Başka kentlerden, özellikle Ankara’dan genç edebiyatçılar toplu halde geliyorlar; orada Baylan’da buluyorlardı İstanbul’da yaşayan arkadaşlarını. Sonra onlardan bir bölümü de İstanbul’a göçtüler ve Baylan yaşamı daha da koyulaştı. Evlerde düzenlenen içki ve müzik partilerine, arada bir verilen modern balolara Baylan’dan kalkılıp gidiliyordu.
Garson Hristo tavsiye etmişti..
Arka duvarı aynalarla kaplı, geniş bir pastaneydi bu. Paskalya Yortusu’nda, giriş kapısından sonra yer alan vitrinlerin yanında, masalar üzerinde yer alan, boyanmış yumurtaları ve çikolatadan yapılmış tavşanları, tavukları şimdi de hatırlıyorum. Baylan’a ilk gidişlerimde, listede bulunan “Viyana Kahvesi” denilen kremalı bir kahve içiyordum. Belki kendim bulmuştum bunu, belki de bende yılların Baylan müşterisi olabilecek yeteneği keşfeden garson Hristo tavsiye etmişti. Güzel, içimi yumuşak bir kahveydi. Baylan’da likör, konyak gibi alafranga içki servisleri de yapılırdı, müşterilerce çok seyrek içilse de. Biz, daha çok akşam Beyoğlu meyhanelerinde rakı içmek olanağı olduğundan Baylan’da hemen hemen hiç alkol içmezdik...
(Evren Gözüyaşlı’nın, Soylu Yeşil İncirler ve Turuncu Portakal Kabukları, Beyoğlu “Pera” Pastacılık ve Pastane Tarihi isimli kitabından alınmıştır)