Baylan'a dadananlardan biriydim
Bizim gençliğimizin pastanesi Baylan’dı. Salâh Birsel’in Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu’undaki ‘Baylan’ bölümünde yazdığı gibi “Baylan’a yeni yetme edebiyatçıların doluşması 1954’te başlar”. O yılın yazında liseyi bitirmiştim ve “yeni yetme bir edebiyatçı” olarak Baylan’a dadananlardan biriydim. Sadece Baylan’a mı? Hayır! Markiz’e de giderdik elbet, Lebon’a da. Demir Özlü’nün sonradan ilk öykü kitabı Bunaltı’ya aldığı ‘Sokak’ adlı öyküsünde yazdığı gibi “çekingen” ve “kaçamaklı” gidiyorduk Lebon’a. Belki de, gene o öyküdeki gibi, Lebon’un camlarına elimizi sürüp limonatalar içiyor ve kısa kesilmiş saçları olan, solgun yüzlü, pardösülü ve düz pabuçlu ince kızları düşünüyorduk. Ama hiç kuşkusuz ‘çekinmeden’ rahatlıkla girebildiğimiz tek pastane, elbette Baylan’dı…
Caf Select'ti biraz; Deux Magots'ydu!
İlk gençliklerini 1950’li yılların sonuna doğru kapatmakta olan bizler için, Tünel ile Taksim arasındaki pastanelerde oturmak, o hep gidebilme düşleri kurduğumuz Paris ya da Viyana’daki zarif kaldırımüstü kahvelerinden birinde oturmak gibi duyumsanıyordu. Baylan biz gençlerin pastanesiydi. Baylan sadece adlarını büyülü birer sözcük gibi bellediğimiz Café Select’ti biraz; Deux Magots’ydu!
Baylan’da Leonidas’ın bize sunduğu milföyleri (Yılmaz Gruda’nın o davudi sesiyle, “Vasil, bastır bir milföy” buyruğu hâlâ kulaklarımdadır) yedikten, sütlü kahvelerimizi içtikten sonra sinemalara gidiyorduk. (Ayraç içinde belirteyim: Bütün hayatım boyunca, bir yıl içerisinde en çok film seyrettiğim dönem, 1955-1956 sezonudur.) O’Henry’nin öykülerinden uyarlanan Son Yaprak’ı, Hoffman’ın Masalları’nı ve o dayanılmaz güzellikteki Moira Shearer’i seyrediyorduk…
(İnsanlar, Mekanlar, Yolculuklar, Boyut Kitapları, 1999)
Baylan, öyle sanıyorum ki, Nisuaz, Elit gibi edebiyatçı pastanelerinin sonuncusuydu. 1955’ten 1965’lere kadar etkin bir mekân olarak edebiyat hayatımızda yeri vardır Baylan’ın. Baylan’a genç sanatçıların toplanmasında Atillâ İlhan’ın büyük rolü olmuştur. O tarihlerde Atillâ İlhan, Baylan pastanesini, tabiri caizse, mesken tutmuştu. Ben Ankara’dan, “Mavi” dergisinde toplanan bir edebiyatçı grubunun içinden İstanbul’a geldiğimde Atillâ İlhan’la da tanıştım. Daha sonra, 1957’de kendim de İstanbul’a yerleştikten sonra, Baylan’ın müdavimlerinden biri oldum.